11 Mayıs 2012 Cuma

Varlıktaki Yokluk / Gören-Görme-Görülen / Şimşek

Alemin yaratılışı ve zuhurunun tarzını, ilahi emrin kendisine hızla nüfuz etmesini, baş gözü ve kalp gözlerinin alemden idrak ettiği şeyleri öğrenmek istersen şöyle bir örnek düşünebilirsin: Havada kendisini döndürerek hareket ettiren bir insanın elindeki meşalenin durumuna bakmalısın. Hareketin hızı, görenin gözünde bir çizgi ve daire oluşturur. Çizgi olması, hareket ettirenin hareketi uzatmasına veya herhangi bir şekilde oluşturmasına bağlıdır. Bu durumda, bir ateş dairesi gördüğünden kuşku duymayacağın gibi ortada bir dairenin bulunmadığından da kuşku duymazsın. Bu yanılgıyı senin gözünde meydana getiren şey, hareketin zıddıdır. Bu durum, "bizim işimiz" -ki ol sözüdür- "göz açıp kapamak gibi" ayetinin anlamıdır. Bu ise, bir daire yok iken daire algılamaktır. Öyleyse bu, gözün algılaması için ortaya çıkan yaratılmış surettir. Bu durumda sen, baş ve kalp gözünle görmen ve düşünmen akımından söz konusu şeyin yaratılmış olduğuna hükmedersin. Bilginle ve keşfinle ise onun 'kendisiyle yaratılan Hak' olduğuna hükmedersin. O, kendisi olmayan bir şeydir.
işte bu varlığın kendisindeki yokluktur. Bu idrakin ne kadar derin olduğuna bakınız. Bununla birlikte duyu, onun sınırlı, yoğun ve eksik bir şekilde ortaya çıkma mekanıdır. Şu halde Hakkın mertebesine göre durumun nasıl olduğunu zannedebilirsin! Yaratıklarının hakikatlerinde kendisini kendisiyle konuşturanı tenzih ederim. Nitekim Allah şöyle buyurur: "Allah'ın kelamını duysun diye onu komşu edin" (Tevbe, 6) Nitekim Allah kulunun diliyle 'O kendini hamd edeni duydu' diye buyuruyor. Şu halde Allah hem konuşan ve hem de dinleyendir. "Allah'tan başka ilah yoktur, o Aziz ve Hakimdir."Kardeşim! Düşünceni parlaklığı esnasında şimşeğin durumunu öğrenmeye ver! Şimşeğin parıltısı, havanın aydınlanmasına, havanın şimşeğin ışığıyla aydınlanması ise, duyulur şeylerin gözükmesine yol açar. Duyulurların ışık vasıtasıyla görülmesi ise, gözün onları algılamasının sebebidir. Bütün bunlar, tek bir anda gerçekleşir. Bununla birlikte sen, sebebin sebepliden önce geldiğini bilirsin. O halde ışığın aydınlatma zamanı, havanın aydınlanma zamanıyla bir olduğu gibi bu zaman, duyulurların görülme ve gözün ortaya çıkan şeyleri algılama zamanıdır. İnsanın birşey var ya da yok demesi için, misaller veren ve benzerler yaratan Allah münezzehtir.İzzet, celal ve kerem sahibi olanın izzeti ne yücedir! Orada Allah'tan başkası yoktur. O, varlığı zorunlu, özüyle bir, isim ve hükümleriyle çoktur, aynı zamanda imkansıza güç yetirendir. Nasıl olur da imkana ve mümküne güç yetiremesin ki? Onlar Allah'ın hükmünden meydana gelir. Allah'a yemin olsun ki, O'ndan başkası yoktur. Her şey O'ndandır ve işin bütünü ona döner. Bu nedenle Şari, remli (Hac'da taş atma) üç yapmıştır; ne fazla ne eksik! Birincisi kendisine, üçüncüsü ortaya çıkana ait iken ikincisi ise ilk ve üçüncü arasında ondan ortaya çıkan şeyin zuhur sebebidir. Bunun böyle olması, zorunludur.Gördüğün şeyi iyice incelediğinde, gördüğün şeyin orada bulunduğunu anlarsın. Böylece aklın algısı ,akledilir durumları bu şekilde üçlü şekilli olarak ortaya koyar. Bunlar, amacı ortaya çıkarmak için üç şeyden oluşmuş öncüldür. Aynı şey, duyuda geçerlidir. Duyu, duyulur ve duyunun duyulara ilişmesi. Duyunun duyuları mı iliştiği, yoksa duyulurun duyuya mı yansıdığı ise bilinmez. Akıl -yemin olsun ki- bu konuda eksik kalmış, düşünce körelmiş, vehim şaşırmış anlayış ise çıkmaza girmiştir. Öyleyse iş büyük, yükümlülük ağırdır. Şeriat ise inmiştir. Akıl kabul eder, emir uygulanır. Hadiseler meydana gelir. GÜçler ayaktadır. teraziler konulmuştur. Kelimeler tükenmez. Varlıklar uzaklaşmaz. Bu farklı bilinenle birlikte hiçbirşey yoktur, hakikat tektir, iş birdir. Hayret, kendisiyle şaşıran olmazsa, kendiliğinde hayrete düşer. Şu halde alemin kendisiyle nitelenmiş olduğu zannedilen hayret, zannedildiği gibi değildir. Bilakis o hayretin hayretidir. Şu halde ancak o ve hayret vardır. Allah'a yemin olsun ki, kalpler işi bulunduğu hal üzere anlamaktan perdelenmiştir. Şu halde onların şaşırıp şaşırmadığını bilemezsin. Hayret vardır ve yeri bilinemez. Ayrıca hayretin kim adına var olduğu, hükmünün kimde ortaya çıktığı da bilinmez. Allah'tan başkası yoktur.
Allah'tan başkası yoktur, O'ndan başkası yoktur/ 'Vardır' da yoktur, çünkü hakikat birdir /Bu nedenle zatlar hakkında şöyle hüküm verdik /Onlar var olmasa bile, Allah'a aittir ve Allah'a secde eder.
Muhyiddin ibn Arabi (K.S)

Hiç yorum yok: