1 Ağustos 2012 Çarşamba

Aklın Özelliği / Allah'ın Zatı Hakkında Tefekkür

Biliniz ki Allah Teala 'akıl' diye isimlendirilen bir gücü yaratarak kendisiyle doğal şehvete karşı koysun diye onu nefs-i natıkaya (düşünen nefs) yerleştirmiştir. Doğal şehvet, Şari'nin kendisi için belirlediği yerlerin
dışında nefsi yönlendirmek üzere nefse hakim olunca akıl ona karşı durur. Allah akla hem O'nun ve hem müfekkirre gücünün verdiği şeyleri kabul özelliğini yerleştirdiğini bildirdi. Allah, müfekkire gücüne hayalden
elde ettiği verilerle varlıklarda tasarruf ve hüküm sahibi olma gücü yerleştirmiştir. Hayal ise, verilerini duyusal güçlerden ve musavvire gücünden alır. Musavvire gücünün verdikerini ise toplamı bakmından duyulardan elde edemez. Müfekkire gücünün Yaratıcısının -ki Allah'tır- zatında tefekkür ederek onu etkisi altına alacağını da bilir. Bu konudaki idraksizliğini bilerek onun adına endişe duyar ve kendisine şöyle hitap eder: 'Allah kendinden sizi sakındırır. Allah kullarına çok şefkatlidir.' Bunun anlamı şudur: Sizi Allah'ın zatını incelemekten sakındırmamızın yegane nedeni, size olan merhametimiz ve şefkatimizdir. Çünkü elçilerimin
niteliklerim hakkında dile getirdikderi hususları aklın, müfekkire gücünün kendisine vereceği bilgilerle  olumsuzlayacağını biliyoruz. Akıllar, söz konusu özellikleri kanıtlarınıza göre reddeder. Bu durumda imandan mahrum kalır ve ebedi bedbaht olursunuz.'

Sonra Allah, Peygamber'ine Allah'ın zatı hakkında düşünmeyi bize yasaklamasını emretti. Nitekim Allah'ın bazı kulları öyle yapmıştır. Onlar, Allah'ın zatı hakkında konuşan akılcılardır. Onların Allah'ın zatı hakkındaki görüşleri birbirinden farklılaşmış, hepsi kendi düşüncesinin gereğiyle konuşmuş, birisi diğerinin ispat ettiğini olumsuzlamıştır. Onlar, Allah'ın zatını düşünürken bir görüşte bile uzlaşamamış, Allah'ın kendilerine merhamet ederek yasakladığı bir konuyu konuşarak Allah'a ve Peygamber'ine asi olmuş, Allah'ın rahmetinden yüz çevirmişlerdir. Söz konusu insanların gayretleri dünya hayatında boşa çıkmış, onlar ise iyi yaptıldarını zannetmişlerdir. Onlar 'Allah illettir' derken başka bir grup 'illet değildir', başka bir grup 'Hakkın zatının cevher, araz veya cisim olamayacağını' söylemiştir. Onlara göre, Allah'ın varlığı mahiyetinin kendisidir. O, on kategoriden herhangi biri altına girmez. Bu konuda sözü uzatmışlar. Onların halini anlatan bir darb-ı mesel, 'Gürültü duyuyorum, ama bir şey görmüyorum' der.

Sonra şeriat gelerek akılların gösterdiği şeyin zıddını söylemiştir. Şeriat, (Allah hakkında) gelmek, inmek, sevinmek, istiva etmek, el, ayak gibi ifadeleri zikretti. Bunlar, sahih rivayetlerde ,(Allah'a izafe edilen) bize aktarılan yaratıkların nitelikeridir. Ardından Şari 'O'nun benzeri bir şey yoktur' buyurdu. Bununla birlikte bu nitelikler de sabittir. Bunları Allah'a vermek aklın iddia ettiği gibi imkansız olsaydı, Allah onları kendisi için kullanmaz, doğru haber yalan olurdu. Çünkü Allah peygamberini 'kavminin diliyle kendilerine açıklasın diye' gönderdi. Allah, onlara anlamaları için vahiy indirdi. Hz. Peygamber açıklamış, tebliğ etmiş, Allah'ı tebliğini yaptığı hakkında ümmetine şahit tutmuştur. Dolayısıyla 'O'nun benzeri bir şey yoktur' ayetindeki
özel nispeti bilemedik. Zikredilen sözlerin anlamını ise kavradık ve bunlardan anlaşılan şeyin konuma göre bir olduğunu öğrendik. Onların nispetleri, nispet edilen şeyin değişmesiyle değişir, yoksa hakikatlere göre· değişmez, çünkü hakikatler değişmez. Bu lafızlardan hareketle, onların Hak ile ilişkisinin bilinemeyeceğini
söyleyen kimse, alim ve mümindir. Cisimleştirmenin dışında, herhangi bir bağlamda "onları Hakka nispet eden kişi ise ne alim ne mümindir. Allah'ın zatı hakkında düşunen bu kişi insaflı davransaydı, Allah'ın zatı hakkında düşünmezez ve O'nun nezdinden gelenlere inanırdı. Çünkü delil, haber verenin doğruluğunu göstermiştir ki o da peygamberdir. Bu durum, bu bölümde Allah'ın zatı hakkında akılların verisine göre konuşmamızı engelledi. Biz de konuyu öğrenmede nakle başvururuz. Bununla birlikte, bu lafızların hakka nasıl nispet edildiğinde benzerliği reddeder ve bilinmeyen bir zat olarak nitelendiği sıfatın hakikatini bilemeyiz. Sana nasihatte bulundum. Bunu bil ve şeriatın sana getirdiği şeye göre davran ki selamete eresin!

Allah kendini en iyi bilen ve sözünde en doğru olandır. Biz O'nu olduğu hal üzere öğrendik. O'ndan başka ilah yoktur. 0, aziz ve hakimdir. 'Rabbin onların nitelemelerinden münezzehtir. Peygamberlere selam
olsun. Hamd alemlerin Rabbi Allah'adır.'


Muhyiddin ibn Arabi (k.s.)

Hiç yorum yok: